15 Ağustos 2013 Perşembe

Mucize bir aşk... Hüzün91..

Onunla tanıştığımızda, hayatım büyük bir girdapta çalkalanıp duruyordu. Onun hayatı da öyleydi..
KS de tanışıp  konuşmaya başladığımızda, ikimizin de birbirine anlattığı şeyler, çoğunlukla eski hatalarımız ve acılarımızdı.. Birbirimizin dert ortağıydık, ve başka bişey düşünmemiştik bile..

Birbirimize karşı o kadar açık ve samimiydik ki, yarın ne olur diye düşünerek, dertlerimizi analtmaktan çekinmemiştik.. benim yaralı olduğum konu eski malum şahıstı, ve çekinmeden onu paylaşmaktaydım, çünkü birbirimize dost gözüyle bakmıştık Hüzün'le..

Ve belki de bu samimiyet, bizim harikulade bir aşk yaşamamıza sebep olmuştu daha sonra. birbirimize rol yapma gereği duymadan başladık.. çünkü, ilişki olarak başlayan her birliktelikte, çiftler farklı davranmak isterlerdi.. biz, dost olarak başladığımız için, perdesiz ve katışıksız şekilde birbirimizi olduğu gibi tanımaya başlamıştık..

Film Önerilerimiz





HÜR ADAM, favori film listemin en başında. Filmle ilgili ayrı dosyalar açacağımızdan, burada üzerinde durmayıp link vermekle yetineceğim.

Film hakkında ilgili yazı ve replikler için tıklayınız


Hitler'in sığınağında son günlerini anlatan DER UNTERGANG (ÇÖKÜŞ), Türkiye de çoğu sinemaseverin izlemediği, hatta bilmediği bir film. benimse, sanırım 8 kere izlediğim bir film. Listemin iki numarasında.

Der Untergang Replikleri için tıklayınız


Favori listemin 3. sırasında, herkesin bildiği ve izlediğini düşündüğüm Yüzüklerin Efendisi serisi var. Film, fantastik film olarak beğendiğim nadir filmlerden, ve masalsı atmosferine insanı çeken bir havası var..

13 Ağustos 2013 Salı

Kitap Önerilerimiz

 
 
 
 
Risale i Nur külliyatı, yıllar boyunca, defalarca okunan ve kendisinden asla bıktırmaya müstesna eserlerden biridir. Kuran ın asrımıza bakan veçhesi, asrımızda, dine, islama, inanç ve itikada yönelen tehlikeler ve çözüm yolları, bu zamanda, İslamiyetin yaşanabileceğini ortaya koyan, dini bağnaz bir düşünce olmaktan çıkartıp, ikna edici delillerle, Kuran dan süzülerek ortaya koyan bir eser. Risale-i nuru, bizim kalemlerimiz anlatmaktan aciz kalacaktır.. Hiç okumamış, en azından bir mana olsun öğrenememiş insanın hayatında çok büyük eksik ve kayıp vardır.
 
 
 
 

Prof. Seyyid Kutub tarafından yazılan tefsir Fizilal il Kuran.
 
 
 
 
 
 


 

 Diplomasi, bilhassa uluslararası ilişkiler, siyaset ve tarihle ilgilenen herkes için, OLMAZSA OLMAZ kitapların en başında geliyor. Modern dünya sistemini anlamak için, tarih ve politika alanında, en azından temel seviyede bir birikime sahip olanlara hitap eden bi kitap, bu alanlara ilgi duyan herkes için muhakkak okunması gerekenler arasında..

26 Temmuz 2013 Cuma

Yzb. Wilm Hosenfeld

        





DoğumMackenzell, Almanya
ÖlümStalingrad, SSCB
BağlılığıFlag of the German Empire.svg Alman İmp.
Flag of the NSDAP (1920–1945).svg Nazi Almanyası
Hizmet dalıWehrmacht
Hizmet yılları1917-1917,1939-1945
RütbesiYüzbaşı
BirimleriWach-Bataillon (muhafız taburu) 660
Savaşları/ÇatışmalarıI. Dünya Savaşı
II. Dünya Savaşı
Madalyaları2. Sınıf Demir Haç

Wilm Hosenfeld (d. 2 Mayıs 1895 - ö. 13 Ağustos 1952), asıl mesleği bir öğretmen olan ve savaşın sonuna kadar yüzbaşı rütbesine yükselen bir Alman Ordusu subayıydı. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası işgali altında olan Polonya Yahudilerine sempati duymuş, hatta Lehçe öğrenmeye çalışmış, Alman askerleri tarafından öldürülmemeleri için saklamıştır. Özellikle bestekâr Władysław Szpilman'da bunlar arasındaydı.
Wilm Hosenfeld muhafazakâr ve dindar Katolik öğretmen bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 1914'te I. Dünya Savaşı'na katıldı ve 1917'de yaralandı. Bunun neticesinde 2. Sınıf Demir Haç madalyası aldı.
17 Eylül 1939'dan 17 Ocak 1945'te Sovyet askerlerince yakalanıp esir edilmesine kadar Varşova'da kalmıştır. Yakalandıktan sonra Polonya Yahudilerinin lehinde tanıklık etmelerine rağmen Sovyetler buna inanmamış ve 1952'de Stalingrad yakınlarında 25 yıllık ağır çalışma cezasını çekerken ölmüştür.
2002 yılı yapımı Piyanist filminde kendisini Alman aktör Thomas Kretschmann canlandırmıştır.

 

20 Temmuz 2013 Cumartesi

7 Temmuz 2013 Pazar

Üç yanlış bir doğru eder mi?


tesadüf gibi görünen şeylerden, ve kışın tamamen ölmüş bir tabiattan, baharda yeniden renkli bir manzara yaratmak, yüce Allah'ın değişmez bir kanunu..

 

bazen, yeni bir düzenin, temiz bir şekilde, ve sorunsuz işleyerek başlaması için, eski düzene ait herşeyin tamamen sona ermesi gerekiyor belki de. ve bu süreç de, zaman zaman çok acıtarak olabiliyor..

 

2012 itibariyle, Stalingrad macerası nihayet mükemmel bir şekilde sna erdiğinde, bugün için beklediğim, istediğim ve tahmin ettiğim düzen bu değildi aslında... bana sunulan şey, haketmediğimi düşündüğüm, ve Stalingrad'ı bile aratacak derecede ağır ızdıraplar veren zorlu, ağır ve hatta SAÇMA bir süreçti...

 

ben, burada, şimdili bu dönemi detaylandırmayı değil, yakın zamanda ortaya çıkan 3 yanlış, ve onun getirdiği bir doğruyu düşünmekle yetineceğim sadece..

 

ilk ve en büyük yanlış, son bir sene boyunca süren, ve hayatımın en yanlış insanı olarak anılacak olan malum şahısla ilişkimizin son safhaları, ilişkimiz boyunca olan saçmalıklar ve ayrılık dönemiydi. hayatımda, ikinci bir örneğine daha rastlamam çok zor olan bu aptallık, nihayet sona ermişti.. acısı geçmeyecek gibiydi. onu tercih etmiş olmak, ve onunla geçirmiş oldğum her bir günün hatası ve pişamnlığı, enayi ve salak yerine konulmanın acısı kolay çıkacak gibi değildi. ilk olumsuzluk, bu saçma ve yanlış ilişkinin, gerek devam ettiği süre olsun, gerekse ayrıldıktan sonra, üzerimde bıraktığı o kapkara olumsuzluk ve karamsarlıktı..

 

ikinci yanlış, adına KS denilen şekilsiz, biçimsiz ve kişiliksiz yerdi. hayatımın, en ilginç doğrusunun buradan çıkıyor olması, gerçekten mantığa aykırı bir durum.. sanal olana ehemmiyet vermiyor oluşum bir yana, sanal alemin de bu en salak sitesinden, "O" nun çıkabilmiş olması, çamurun içinde bir gül tohumunun çiçek vermesi gibi, insanı kendisine hayran bırakan bir olgu..

 

üçüncüsü, karşılıklı olarak bu doğruya, ilkbaşta bizim de o kadar istekli olmamış olmamız.. herşey, tamamen farklı ve YANLIŞ bir şeyden doğarak, iki insanın birbirini tümüyle tanıması,anlaması ve şaşırtıcı derecede birbirine hitap edebilmesiyle sonuçlandı..

 

tanışmış olduğumuz süre boyunca, birbirimizle ilgili, böyle bir şeyi irade edemezdik..  ikimiz de, geçmişin yanlışlarının acılarını çekiyorduk ve bunun acısını birbirimizle paylaşmaktan öte bir şey de yapmadık.. bunu yaptığımız yer de,doğru insanı bulmak gibi bir hedefin en son düşünülebileceği saçma sapan bir siteydi.. ve birbirimize attığımız ilk adım da, ilk etapta, yanlış duran bir şey üzerineydi..

 

ve işte, sonuç olarak, bütün bu üç yanlıştan, doğru olan bir şey doğdu ve filizlendi.. benim için, o en karanlık, ve bitmesine ihtimal vermediğim o iğrenç karamsarlık ve acılar, yerini kısa bir zamanda mutluluk, sevinç, neşe ve umuda bıraktı.. güneş, en karanlık saatten sonra doğdu.. Allah, belki de herşeyi, benim için en karanlık devreyi sonuna kadar yaşattıktan sonra yeni bir umut olarak sunmayı irade etti. bunu yaparken, firavun sarayında musa (AS) ı yetiştirdiği gibi, yığınla kişiliksiz insanın bir arada olduğu bir yerden, ve alakasız bir mesafeden onu bana ulaştırmak istedi.. ve yıllarca, onu hoş bir şekilde, benim için bir yerlerde saklı tuttu.. ve en beklemediğim an ve yerde, ve en garip şekilde, bu tek doğruyu üretmeyi istedi..

5 Temmuz 2013 Cuma

Sanal dünya ve yeni dönem usercan lar..

Evinize gelip, çayınızla beraber ekranın karşısına geçtiğinizde, ya da işyerinde, işlerden ve patrondan fırsat buldukça bir kaçamak yapar ve SANAL dediğiniz o dünyaya, klavyeniz ve mouseunuzla giriverirsiniz.. Aslında bilmediğiniz şey, girdiğiniz dünyanın aslında sanal olmadığıdır.

Sanal denilince, aklımıza gelmesi gereken şey, gerçekte varolmayan, ve biz varolduğunu düşündüğümüz için, olmasından hoşlandığımız gerçek dışı kişiler ve olaylar zinciridir.

O sanal dünyaya girersiniz, bir etkileşimde bulunur ve çıkarsınız.. Ve ordan ayrıldığınızda, bıraktığınız etki, ya da sizin üzerinizde kalan etki orda kalmıştır. Hayatınız, bu etkiler olmadan, kaldığı yerden devam ediyodur..

Bu şekilde düşününce, acaba gerçekten sanal olan nedir? "Tümüyle hayal ürünüdür" diyen diziler mi? Gerçek hayattan kurgu öyküler mi? Yoksa bizzat gerçek hayatta takınmaya çalıştığımız roller midir sanal olan? Kendimizi aslında neye inandırmışız? Aslında ne olmak istemişiz, ve ne şekilde görünüyoruz? Takındığımız roller, web sitelerinde mi, yoksa, evde, işyerimizde, arkadaş ortamımızda mı daha gerçekçi? Olmak istediğimiz, ideal olarak çizdiğimiz BEN e daha yakın duran hangisidir?

Sanal diye adlandırdığımız, "web tabanlı iletişim", böyle adlandırmak işimize geldiği için sanalmışçasına davranılmıştır. Yoksa, aslında, hattın diğer ucunda, klavyesinin başında oturup birşeyler yazmaya çalışan kişi de en az sizin kadar İNSAN dır.

Temmuzdan temmuza..

Ne çok şey değişti bir yıl içinde.. insanlar, yerler, olaylar.. sürekli olarak kendimle verdiğim bi savaş.. bitmeyen, artık bitmesine de umudum olmayan bir savaş..

Hareket ve heyecanı, eğlenceyi sundu bu bir sene.. Ve sonra tek tek aldı.. Sahte insanlar, sahte mutluluklar sundu, farkettiğimde canımı yakan..

Arkası gelmeyen zaferler sundu, herşeyi kaybettiğimde canım yandı..

Umudu aldı bu bir sene, bir insanın, sahip olabileceği en son şey olan umudu.

Tümüyle yaşayan bir ölüye döndürdü.. Aşkı, yaşama zevkini, sevmeyi, güvenmeyi ve inanmayı sildi süpürdü. İnsan olmanın gerektirdiği  her şeyi acımasızca törpüledi.. Ne bir aman, ne bir anlaşma şansı, ne de bir lütfen  dinlemeden..

Israrla, donuklaşmış, ruhsuz bir makine olmamı istedi hayat.. Ben içini doldurmak istedikçe, o ısrarla daha da boşalttı. Elimde, yaşama inancı, amaç ya da sevinç adına hiç bir şey bırakmadan... Bütün diğer kurbanlarının arasına fırlatıp attı. Ne dinledi, ne bir fark görmek istedi..

Kimi zaman fısıldadı, kimi zaman bağıra bağıra söyledi hayat.. "Hayır Faruk, sıradan olamayacaksın.." İstediğim şey basitti oysa.. herkes gibi yaşamak, herkes gibi sevmek, herkes gibi üzülmek, herkes gibi ölmek..

Çok gördü bunu hayat, ve dedi ki, ya zirve, ya da kuyu dibi, senin için çok da ortası yok.. Kabullendik.. Dakika dakika, kendi hayatımın, kendi kanım gibi boşa akmasını seyrettirdi bana. Geçecek dedim..

Yaşattığı her bir günü, verdiği herşeyi geri almayı bildi, kan kusturarak.

ve ilk olarak UMUDU geri verdi. ne kadar uzak da olsa, yetişmesi zor da olsa, ve ne kadar ilerde bir yerde de dursa, umudu sundu. Hayatta, kötü ve yanlış olan herşeye bedel, hala güzel ve temiz kalan bir şeylerin varlığına tekrar inandırdı.

Sadece canım sıkıldı (linkler için ziyaret ediniz)

Baştan başa, bir hayatın sunduğu, sunabileceği herşeyden sıkıldım.. Belki de, sadece herşeyden kaçabilmek adına buradayım.. Kafamın içinde gezinen tilkilerden, kendi zihnimde bana yer kalmamış artık..

yapmak istediğim şey, biraz zaman geçirmek, biraz stres atmak... yazmak bana daima bir huzur ve rahatlama sağlıyor... resim yapmak, ya da akvaryum balığını izlemek gibi bişey bu.. ya da, sevdiğiniz şarkıların nağmeleri arasında kendinizi bulmanın verdiği hissi andırıyor..

zaman zaman, hayatı ciddiye almamak isterim, işte o zaman burdayım.. sadece biraz beyin fırtınası, aslında önemsiz olan, hayal ürünü olan herşeye bir vücut giydirip, onu besleyip zaman ayırarak büyümesini izlemek..

hiç bir şeye taktığım yok, hayat sadece bana yazmak için zaman verdi.. hayata kısa bir mola verdiğim an, kendimi yazı tahtamda buldum... kendi kendimle, " Off the record" konuşmalarımı, gelişigüzel yazmak istedim sadece.. kendime ne kadar dürüst olabilirsem, kendimle konuştuğum hiç bir şeyin boşa gitmediğini, ve hiç bir zaman saçmalamamış olduğumu farkettim çünki.. yine farkettim ki, kendini tanıyabilen insan, hadiselere ve insanlara karşı daha dik durabiliyor.. ne istediğini biliyor, hedefler koyuyor, ve kendi yerini daha sağlam belirleyebiliyor. insanın kendini tanımasına hizmet eden hiç bir şeyin saçma olamayacağını farkettim..eğer varsa okuyan, hiç kimsenin ne iltifatı ve ne de hakaretini umursamadan sadece yazmak istedim.. düşünmüş olduğum şeylerin bazısında, muhatab yine bizzat benim çünki..

sadece dinlenmek, ve bunu yaparken kendimi dinlemek istedim.. içimden geldiği gibi, süzgeçten geçirmeden paylaşmak... hayatın, yığınla ciddiyet gerektiren vazifeleri arasında, ve onların da hiç birini aksatmadan, hakkıyla yapmaya çalışarak.. vazifenin izin verdiği ölçüde.. sigara molasındaki, o en samimi dertleşme anındaki gibi.. ve yine o anda, içimden geçenleri, aynanın karşısında kendi kendimden dinliyormuşçasına yazmak sadece..

ve daha fazlası için

https://skydrive.live.com/#!/view.aspx?cid=920707C5A10BC840&resid=920707C5A10BC840%21871&app=Word


İktidara gelmemiz durumunda size vadettiklerimiz için tıklayın :)
http://www.youtube.com/watch?v=Z3R5Qg6g5VY&feature=share


Hosenfeld'in cenaze töreni (öldüğü söylentileri sırasındaki korsan cenaze)
http://www.youtube.com/watch?v=u6_5IedyMIQ